Her türlü ifadeye belli bir kuşkuyla yaklaşan, temelleri,
nedenleri, kesinlikleri en derinine kadar inceleyen en dibe inse bile aklın
asla kesin bir bilgi edinemeyeceğini savunan bir anlayış septisizm. Hakikate
ulaşılsa bile sürekli bir şüphe(insan bünyesinin en tehlikeli ve sürüncemeli
duygusu) halinde kalınacağını belirten külli(tümel) bir hakikatin varlığını
reddeden bir düşüncedir septisizm. İnanıp da uygulayanları filozof sayılmasa da
filozofluğa giriş niteliğinde görülen bu düşünce tarzı düşünürlere normal
filozofların “Bak,bak, bak ve tekrar bak” anlayışı yerine “Bak,bak,bak,bak,bak,
inanma,bak, bak,bak,bak,akıl işi bu olmaz, bak,bak,bak” düşünce biçimini
getirmiştir.
Septikler ya da skeptikler kendi içlerinde bile şüphe duyup
akımlarını ikiye ayıran inananlara sahiptir. Öyle ki, Descartes yöntemli
şüphecilikle şüpheyi bir araç anlamında kullanmış ve kesin bilginin
mevcudiyetine inanmıştır ancak Protagoras göreci şüphecilik olarak
algılamıştır. Öte yandan Pyrrhon’da şüpheciliği bilgiye dolayısıyla da
mutluluğa giden bir yol olarak benimsemiş hatta “Nesnelerin gerçek yasası
kavranamaz” “Nesnelere yargıdan kaçınmalıyız” “Ataxi’ye ancak bu şekilde
ulaşılır” diyerek belli başlı prensipleri ortaya atmıştır. Görülebileceği üzere
septisizm bi’ noktada kendi kazdığı kuyuya düşerek yetiştirdiği şüpheci
beyinlerin eğilimleriyle bölünmüştür.
Şu ana kadar yukarıda verilenler önümüzdeki satırların
hedefi olan septiklere ait bir temel oluşturmak adınadır. Zira anlaşılabileceği
üzere temellere odaklı bu düşünce sistemi yapacağım naçizane eleştiriyi kale
almadan önce yaptığım temellendirmeye bakacaktır. Yukarıdaki iki paragrafta
şahsımın bol keseden sallamadığına kanıt olarak verilmiştir. Septiklere
yöneltilebilecek ve şahsımın zihninde mantıklı görünen iki eleştiri noktası
var.
Septikler kesin bilginin var olamayacağını dile getiren
düşünürler ve bunu yaparken de aklın birden fazla noktaya ulaşabileceği
gerçeğinden yola çıkarak kesin bilginin mümkün olmadığını düşünüyorlar. Ancak
septikler kesin bilgiyi reddeden ideolojilerini başlangıç amaçlı da olsa bir
kesin bilgiye dayandırmış durumdalar. “İnsan aklının birden fazla sonuca
ulaşabileceği bilgisi”. Bu açıdan bakıldığında septikler bir bilgi haricinde
diğerlerinin kesinliğinin mümkün olmadığını ölümüne savunmaktalar, ancak
savunmadıkları bilgi de kendilerinin varoluşunu sağlamakta. Bu ne yaman
çelişkidir diyesi geliyor insanın… Akım yaratmak için akılsal bir paradoks
yaratmak bir septik huyu mudur bilemedim doğrusu.
Sonra birde sanırım “akıl” denilen olgu üzerine de yanlış
anlaşılmalar mevcut kimi septiklerde. Bir noktada herkes aklın sadece kendi
kendine düşünce üreten bir makine olduğunu düşünmüş. Ancak bu düşünce algı ve
öğrenme gibi psikolojik ve nörolojik verileri yok sayıyor. Akıl herhangi bir
şeyi herhangi bir şekilde tek başına düşünmez,üretmez,irdelemez. Akla malzeme
sağlayan beş duyu ve bu beş duyunun yarattığı algılar vardır. Bu algıların
birikimiyle öğrenme gerçekleşir ve bellek insan yaşı büyüdükçe aklı finanse
etmeye başlar. Bu da demek oluyor ki akıl metafizikten öte doğal ve somut yani
kesin şeylerle de beslenebilen bir olgudur. Bir soruya farklı cevaplar geldi
diye aklın kesinlik işlevini yok saymak şüphecilerin yaklaşımı olsa da
doğruluğu şüphe çeken bir yaklaşımdır. Düşünün ki şüpheciler diğer düşünüş
akımlarını farklı cevaplar verdikleri için bir anlamda reddetmiş. Eeee… Bizde
septiklerin içinde farklılıkar var diye(Descartes, Protagoras,Pyrrhon) kale
almayalım mı? Şüphe duyulası bir nokta doğrusu.
Ralph Waldo Emerson septisizm yavaşça işlenen bir intihardır
demiş. Tek özgün varlığı akıl olan bir canlı türünün aklının kesinliğe
ulaştıramayacağını düşünerek yaşaması yavaşça işlenen bir intihar olarak
algılanabilir. Her ne kadar septisizm üzerine fazla kara bulut çizsekte bu
durum bu akımın felsefenin temel taşlarını parlattığını söylememize engel
değil. Bu yüzdendir ki Denis Diderot septisizm filozofluğa giden ilk adımdır
çıkarımında bulunmuştur. Septisizm kendi içindeki şüphe çeken çelişkilere
rağmen dibine kadar sorgulamayı felsefeye benimsettiği için felsefe tarihi
anlamında önemli bir kilometre taşı vazifesi gören bir akım olarak görülebilir.