16 Ekim 2012 Salı

Septiklere Şüpheci Bir Yaklaşım



Her türlü ifadeye belli bir kuşkuyla yaklaşan, temelleri, nedenleri, kesinlikleri en derinine kadar inceleyen en dibe inse bile aklın asla kesin bir bilgi edinemeyeceğini savunan bir anlayış septisizm. Hakikate ulaşılsa bile sürekli bir şüphe(insan bünyesinin en tehlikeli ve sürüncemeli duygusu) halinde kalınacağını belirten külli(tümel) bir hakikatin varlığını reddeden bir düşüncedir septisizm. İnanıp da uygulayanları filozof sayılmasa da filozofluğa giriş niteliğinde görülen bu düşünce tarzı düşünürlere normal filozofların “Bak,bak, bak ve tekrar bak” anlayışı yerine “Bak,bak,bak,bak,bak, inanma,bak, bak,bak,bak,akıl işi bu olmaz, bak,bak,bak” düşünce biçimini getirmiştir.

Septikler ya da skeptikler kendi içlerinde bile şüphe duyup akımlarını ikiye ayıran inananlara sahiptir. Öyle ki, Descartes yöntemli şüphecilikle şüpheyi bir araç anlamında kullanmış ve kesin bilginin mevcudiyetine inanmıştır ancak Protagoras göreci şüphecilik olarak algılamıştır. Öte yandan Pyrrhon’da şüpheciliği bilgiye dolayısıyla da mutluluğa giden bir yol olarak benimsemiş hatta “Nesnelerin gerçek yasası kavranamaz” “Nesnelere yargıdan kaçınmalıyız” “Ataxi’ye ancak bu şekilde ulaşılır” diyerek belli başlı prensipleri ortaya atmıştır. Görülebileceği üzere septisizm bi’ noktada kendi kazdığı kuyuya düşerek yetiştirdiği şüpheci beyinlerin eğilimleriyle bölünmüştür.

Şu ana kadar yukarıda verilenler önümüzdeki satırların hedefi olan septiklere ait bir temel oluşturmak adınadır. Zira anlaşılabileceği üzere temellere odaklı bu düşünce sistemi yapacağım naçizane eleştiriyi kale almadan önce yaptığım temellendirmeye bakacaktır. Yukarıdaki iki paragrafta şahsımın bol keseden sallamadığına kanıt olarak verilmiştir. Septiklere yöneltilebilecek ve şahsımın zihninde mantıklı görünen iki eleştiri noktası var.

Septikler kesin bilginin var olamayacağını dile getiren düşünürler ve bunu yaparken de aklın birden fazla noktaya ulaşabileceği gerçeğinden yola çıkarak kesin bilginin mümkün olmadığını düşünüyorlar. Ancak septikler kesin bilgiyi reddeden ideolojilerini başlangıç amaçlı da olsa bir kesin bilgiye dayandırmış durumdalar. “İnsan aklının birden fazla sonuca ulaşabileceği bilgisi”. Bu açıdan bakıldığında septikler bir bilgi haricinde diğerlerinin kesinliğinin mümkün olmadığını ölümüne savunmaktalar, ancak savunmadıkları bilgi de kendilerinin varoluşunu sağlamakta. Bu ne yaman çelişkidir diyesi geliyor insanın… Akım yaratmak için akılsal bir paradoks yaratmak bir septik huyu mudur bilemedim doğrusu.

Sonra birde sanırım “akıl” denilen olgu üzerine de yanlış anlaşılmalar mevcut kimi septiklerde. Bir noktada herkes aklın sadece kendi kendine düşünce üreten bir makine olduğunu düşünmüş. Ancak bu düşünce algı ve öğrenme gibi psikolojik ve nörolojik verileri yok sayıyor. Akıl herhangi bir şeyi herhangi bir şekilde tek başına düşünmez,üretmez,irdelemez. Akla malzeme sağlayan beş duyu ve bu beş duyunun yarattığı algılar vardır. Bu algıların birikimiyle öğrenme gerçekleşir ve bellek insan yaşı büyüdükçe aklı finanse etmeye başlar. Bu da demek oluyor ki akıl metafizikten öte doğal ve somut yani kesin şeylerle de beslenebilen bir olgudur. Bir soruya farklı cevaplar geldi diye aklın kesinlik işlevini yok saymak şüphecilerin yaklaşımı olsa da doğruluğu şüphe çeken bir yaklaşımdır. Düşünün ki şüpheciler diğer düşünüş akımlarını farklı cevaplar verdikleri için bir anlamda reddetmiş. Eeee… Bizde septiklerin içinde farklılıkar var diye(Descartes, Protagoras,Pyrrhon) kale almayalım mı? Şüphe duyulası bir nokta doğrusu.

Ralph Waldo Emerson septisizm yavaşça işlenen bir intihardır demiş. Tek özgün varlığı akıl olan bir canlı türünün aklının kesinliğe ulaştıramayacağını düşünerek yaşaması yavaşça işlenen bir intihar olarak algılanabilir. Her ne kadar septisizm üzerine fazla kara bulut çizsekte bu durum bu akımın felsefenin temel taşlarını parlattığını söylememize engel değil. Bu yüzdendir ki Denis Diderot septisizm filozofluğa giden ilk adımdır çıkarımında bulunmuştur. Septisizm kendi içindeki şüphe çeken çelişkilere rağmen dibine kadar sorgulamayı felsefeye benimsettiği için felsefe tarihi anlamında önemli bir kilometre taşı vazifesi gören bir akım olarak görülebilir.